25 Haziran 2014 Çarşamba

Sen ve Ben

http://fizy.com/search/songs/mehmet%20g%C3%BCreli

Gel yine gel, bir sabah yeniden 

Yüreğimde ağlayan şarkıları hiç söylemeden 
Gel yine gel, şu yağmur dinmeden. 
Çekingen gölgeler aklıma gel, gel 
Duvarlar sevişmeden 
Eriyorum senden habersiz burda
Görüyorum her şeyi zamanla
Gel yine gel, yazdıklarınla
Yarım kalmış olsa da, öpüşmeye değer
Göçebe bir rüya hep sana doğru gelen
Ben orda olmasam da bir bilezik geçen
Gel yine gel, gözlerinde gölgeler
Zaman her şeyi değiştirse
Bir gün doğruyu söyler
Sen ve ben, bilmem ne desem
Öyle gidiyoruz işte
Gün saat demeden

Zamanı İzlemek

"İşte burada istediğimi yapabiliyorum. Işık var. Kitaplar var. Ben varım. Dünyam var." diye yazıyor Tezer Özlü ve başka bir yere şöyle yazıyor: "Neden yazılır? Dünya acılı olduğu için yazılır. Duygular taştığı için yazılır. İnsanın kendi zavallılığından sıyrılması çok güçlü bir işlemdir. Ama insan bir kez bu zavallılıktan sıyrılmayagörsün, o zaman yaşamı kendi egemenliği altına alabilir. İşte böylesi bir egemenliği bir kişiye daha anlatmak için yazı yazılır. Çünkü, insanın kişisel özgürlüğü, kendi dünyasına egemen olmasıyla başlar. Dünyasına egemen olan insan, acıları coşkuya, bunalım yaratmaya, sevgisizliği sürekli aşka dönüştürebilir. Ben dünyama egemen olmayı edebiyatla öğrendim. "

Ne için yazılır diye soruyorum kendime, bu sıcak haziran akşamı ülkede her şey çığırından çıkmışken belki de benim en büyük derdim bu. Yüreğime sevdası düşmüş birçok kadın ve birkaç adamla beraber soruyorum bu soruyu kendime. Her birinden bir damla çalıyorum ve cevabıma ekliyorum: Geçmişten ve gelecekten kurtulmak ve şu anda kendini gerçekleştirmek; bugünde dünün ruhunu öldürmek ve geleceği dünle seviştirip bugünü doğurtmak için yazılır. Kafka günlüğüne şöyle başlar: "Trene bakanlar, tren önlerinden geçip giderken kaskatı kesiliyor. " Bu cümleyi okuduğumda bir ayrılığın eşiğindeydim ve melankoli ile boğuşmaktaydım, nedeni bu olsa gerek bu cümleden üzerine saatlerce düşünecek ve onun üzerine bir hikaye yazma arzusu duyacak kadar etkilendim. Cümledeki tren benim için bir mecazdı. Bu mecazın okları zamanı gösteriyordu. Öyle değil miydi? Zamana bakanlar, zaman önlerinden geçip giderken kaskatı kesilmiyorlar mıydı? Öyle ki zaman en hızlı trenden bile daha hızlı ilerlemekteydi; gittiği nokta, ulaşacağı yer ya da varacağı son durak neresiydi? Zamana bakan biri, eğer ona dikkatlice bakıyorsa zamanın çıkmazında kaskatı kesilir. Neden? Zaman beynimizin alamayacağı bir sonsuza ilerlerken, insanın kendi eliyle yaratmış olduğu bu kavram kendisi için sonluydu. İnsan tanrıyı dahil her şeyi kapsayan bir sonsuzun içinde sonlu olandı. İnsan dediğimiz sonsuz zamanın ufak parçalarıydı. Sonsuz sayıdaki bu sonlu ufak parçalar birleşerek sonsuzu oluşturuyordu. Tıpkı tanrının bir parçası olduğumuz gibi zamanın, demek odur ki her şeyin bir parçasıydık. Bu nedenle zamana bakmak, tanrıya bakmak aslında özümüze, aslında yüzümüze bakmaktır. İşte bunu fark eden zaman izleyicileri kaskatı kesilir.

 Spinoza'dan hareketle zamanı ve tanrıyı dolayısıyla her şey tek bir sonsuza yerleştirdikten sonra yazarı da bu sonsuz biriciğin mimarı ilan etmek istiyorum. Zira, zamanı izleyebilmenin bir karşılığı da yazı yazmaktır. Sayılı kelimeyle yazılmış bir yazı, sonsuz beyinlerin eseri olarak zamana hizmet eder. Bir yazı, bir dünyadır. Tezer Özlü'nün de dediği gibi yaşamla ve ölümle yani sonsuz ve sonluyla yüzleşmek için yazar insan. Yazan insan özgür bir mimar, yazan insan sonsuzluğun mimarıdır.

.

"Yaşanılacak bir yaşam vardır. Üzerine binilip dolaşılacak bisikletler vardır. Yürünecek yaya kaldırımları ve tadına varılacak günbatımları vardır."

                                                                                        Cesare Pavese